20 Haziran 2011 Pazartesi

Real...



Güzel şehir, güzel takım, güzel futbolcular, güzel oyun.

Sevilmez mi ?

Yalnızlık Paylaşılmaz


Yalnızlık, yaşamda bir an,
Hep yeniden başlayan.
Dışından anlaşılmaz.

Ya da kocaman bir yalan,
Kovdukça kovalayan..
Paylaşılmaz.

Bir düşün'de beni sana ayıran
Yalnızlık paylaşılmaz


Paylaşılsa, yalnızlık olmaz...


Özdemir Asaf

15 Haziran 2011 Çarşamba

Geliyoor, geliyor.

Hobbit geliyor.  14 Aralık 2012'ye kadar sabretmemiz gerekecek, ama bekleriz.

Özlemiştik. İki film halinde çekilmesi planlanıyormuş. Eh, ne kadar çok parça, o kadar çok para. Ama şikayetçi miyim? Hayır, elbette değilim. Hatta bir solukta bitmeyeceği için memnunum. Durup durup yüzüklerin efendisinin genişletilmiş versiyonlarını tekrar tekrar seyreden, "keşke daha seyretmediğim kısımları olsa" diyen bir insan için, Return of the King'i ilk defa, sinemada izlerken yaşadığım mutluluğu ve ekran her karardığında "bitmemiş olsuun, hayır hayır daha bitmesin?!" heyecanını tekrar yaşayabilmek için bulunmaz bir fırsat.


Kitabı okuyanlar bilir, gerçekten sürükleyici ve güzel bir hikaye. (Hobbit: Oradaydık ve Şimdi Buradayız) Umarım uyarlama(lar) da başarılı olur. 2 yıla yakın bekleyip hayal kırıklığına uğramak istemeyiz değil mi? :)

Bir de unutmadan, gelişmeleri ve haberleri takip edebileceğiniz bir site yapmışlar. Buradan buyrun.

13 Haziran 2011 Pazartesi

Baba canlı yayın... baba bi dakika ya?!



İzlemeyen kalmamıştır muhtemelen ama... Sarı yelekli güvenlikçi abi, video'nun başından sonuna takip edildiğinde anlaşılacaktır ki, bu hayatta bizi en iyi anlayanlardan biri o abi...

Youtube'dan ayrıntılara inen bir yorumla süsleyelim;
"ya arkadaş kurgulasan bu kadar güzel olamaz..herifin sola kayarak girişi... bülent uygunun saçmalaması... 15.sndeki oral girişimi:) ... sarı yelekli güvenliğin arada kayboluşu..bülent uygunu alıp meçhule doğru gitmeleri..."

12 Haziran 2011 Pazar

Asimile hayatımın geldiği nokta...


Masterchef finaline ağlamak. Evet, önce bir küfür savurdum, sonra da oturdum ağladım.
İnsanların hakkının yenmesinden nefret ediyorum. Adam kayıranlardan, para için iş etiğini hiçe sayanlardan, danışıklı dövüşçülerden, riyakarlardan... işin özü bu dünyanın ta kendisinden.

Bir insan asimile olur da bu kadar mı olur arkadaş? Yok artık bu başka, bambaşka bir şey. Lanetli olmanın falan da ötesinde. Hiç bir işi, istisnasız, rast gitmez mi bir insanın? Hiç bir dileği tutmaz, hiç bir tuttuğu kazanmaz mı? Futbol, basketbol, tenis başta olmak üzere tüm sporlar, yarışma programları, siyaset, sosyal hayat, şans oyunları... Tarafını tuttuğum, sevdiğim, taraftarı olduğum hep kaybeder. takımım şampiyon olmaz, sevdiğim sporcu sakatlanır, tuttuğum yarışmacı elenir, televizyon yarışmalarında para kazansın istediğim avucunu yalar, siyasette zaten benim görüşlerimin kazanması imkansız bu ülkede insanlar böyle umursamazken... bana amorti bile çıkmaz yahu . Değil ki çekilişle binlerce insanın arasından bir şeyler kazanayım, fanatiği olduğum takımlar şampiyon olsun ben sevineyim falan... teehh...

İşin özü sevgili dostlar, master chef te bile kaybedebilme becerisine sahibim. Daha yetenekli, daha bilgili, daha iyi yemek yapan, yemek kültürü daha geniş olan kazanamıyor, neden? Çünkü ben onun hakettiğini düşünüyorum, onun tarafını tutuyorum. Tutmaz olaydım. Olmaz olsun böyle hayat.
Ne futbolun-tenisin, ne master chef in, ne bu ülkenin, ne de dünyanın adaleti yok arkadaş, yok...